Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Ocak 2018, 19:42   #1
buse
Senior Member
 
Üyelik tarihi: 06 Şubat 2015
Mesajlar: 7,475
Standart Akrebin Yolculuğu, II

Akrebin Yolculuğu

Akhenaton

2. Bölüm: Hayat Deneyimlerinin Kıymeti Üzerine

Hayat deneyimleri ya da hayat tecrübesi, doğumumuzdan ölümümüze kadar öğreteni çoğu kez zaman olan “bilge”nin bizlere öğrettiği eşsiz bilgelikler’dir. “Keşke geçmişe dönsem ve şu hataları işlememiş olsam…” deyişimizdir. Olmak istediğimiz yerde olamayışımızdır. Sevdiğimiz insanların ellerimizden kayıp gidişidir. Yanlış seçimlerimiz, acı çekişlerimiz, pişman oluşlarımız, yalnız bırakılmışlıklarımızdır.

Hayat tecrübesi, okuduğumuz yüzlerce kitapta rastlayamadığımız “engin bilgi”nin tümüne verdiğimiz addır. Allah’a; “Ne olur bir fırsat daha ver! Söz aynı hatalara düşmeyeceğim!” diye yalvarışımızdır.

Mü’minun 99’da olduğu gibi, “Rabbim, beni geri gönder!” diyeceğimiz, ama işin işte geçmiş olacağı AHİRET TECRÜBESİ de vardır hayat tecrübesinin yanında. İki hayat, iki tecrübe: Biri bu dünyada kazandığımız, diğeri ahrette kazanacağımız olan…………………

Yaşı ilerledikçe ve hayatı tanıdıkça bilgeleşenlerimiz, “Silgi kullanmadan resim yapma sanatı” olarak tarif eder hayatı… Ne doğrudur… Alexis de Tocqueville ise hayatı “şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev” olarak tarif eder.

Şu satırları okuyan sen… Yarın, kesinlikle aynı sen olmayacaksın. Mutlak bildiğin doğrular değişecek, yaşam tarzın değişecek, olaylara bakış açın değişecek, ama dostum, sen değişeceksin….

Çoğumuz için yaşam denilen şey, kendimizi topluma kabul ettirme adına kestiğimiz bir kurbandır… Feda ettiğimiz özgürlüğümüzdür… Yalnız kalma korkusudur. Arkadaşsız, adsız, aşksız…….

Ama ya elimizden kaçırdıklarımız? Kendimiz oluşumuz? Şahsiyetimiz? Hayatta en değerli bilgidir “SEN KİMSİN?” sorusuna verdiğimiz cevap… Toplum seni değerli kılsın diye mi okuyorsun, yaşıyorsun yoksa sen kendine değer verdiğin için mi? Okuduğun kitabı tekrar edip duruyorsan, şu an karşımda konuşan gerçekten sen misin? Dostoyevski’nin tarif ettiği “papağan”dan farkın ne?

Hayatı başkaları için yaşıyorsan, peşinden koşup durduğun bu hayat ne? Sen, sen olduğun müddetçe değerlisin. Sen olduğun zaman mutlusun. Sen olduğun zaman yaşıyorsun ve nefes alıyorsun. Sen olduğun zaman anlıyorum bana merhaba derken senin de yüreğinin attığını. Sen olduğun zaman bulursun aşkı bulmanın ve korumanın yollarını.

İşte hayat tecrübesi dediğimiz şey, sadece senin seçimlerinin bir bütünü. Pişman olduğun şeylerin toplamı. Hayat tecrübesi, şu yanlışları yapmasaydım, insanlar beni sevsin ya da beni aralarına kabul etsin diye onların istedikleri bir hayatı değil kendi tercih ettiğim bir hayatı yaşasaydım diyeceğin, hangi yaşta olursan ol hep 10 yıl daha öncesine geri dönmek isteyeceğin ama dönemeyeceğini bildiğin acı gerçekliğin kısa adı…

Cahit Sıtkı Tarancı, “35 Yaş” şiirinde şöyle diyordu hayata: “Geç anladım taşın sert olduğunu; meğer su insanı boğar, ateş yakarmış…” Ne geç yakalanmış bir bilgelik…

Sevgileri yarınlara bırakmak, hayatı yaşamayı yarınlara bırakmak, Müslümanlığı yarınlara bırakmak, mutlu olmayı yarınlara bırakmak, kişisel menkibeni gerçekleştirmeyi yarınlara bırakmak, hayallerini gerçeğe dönüştürmeyi yarınlara bırakmak….

Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıyacak diyordu Behçet Necatigil… Bitmeyen işler yüzünden –ki siz böyle olsun istemezdiniz- bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi, kalbinizi dolduran duygular, yine kalbinizde kalacak… Karşınızdaki insana cesaretinizi toplayıp “Seni Seviyorum!” diyemediğiniz müddetçe…

Okulunuz bitecek, işyeri kapanacak, ya da o başka bir eve, belki de başka bir şehre taşınacak… Bir başkasıyla evlenecek, bir başkasından çocukları olacak. Sense ömrünün sonuna kadar Sezen Aksu dinlemekle geçireceksin ömrünü… “Seni kimler aldı, kimler öpüyor seni…” artık senin melankoli şarkın olacak…

Dostum, geriye dönüşü yok… Zamanı bir sinema şeridi gibi geri alışın yok… Saatleri geri alma şansın yok… Ya yetişeceksin hayata, ya kalacaksın en geride. Ya göze alacaksın mahcup olmayı, acı çekmeyi, ya unutacaksın gülleri de. Ya sen korkusuzca ve sadece kendin gibi yaşayıp mutluluk istemek için hayatın karşısına dikileceksin, ya da birgün karşına dikilecek sadece yalnızlık, sadece acı, hayatın kederleri de.

Dostum, geri dönüşü yok, aşkı da ibadeti de bugün yapacaksın. Sevgililiği de Müslümanlığı da bugün yaşayacaksın. Ama ne yaşarsan yaşa, yaşama küsmeyecek, kendini sürgün etmeyecek, hayattan kopmayacaksın.

İstediğin kadar kitap devir… Öğrenmiş olduğunda ağır bedeller ödemiş olacağın bir hayat tecrübesinin yerini hiçbirisi tutmaz… İstediğin kadar felsefe oku, hayatın felsefesini okuyamıyorsan bu seni filozof yapmaz.

Sen elinde kitaplarınla okula giderken, yüz çevirdiğin yaşlı bir ihtiyar sarhoştadır hayat tecrübesi. Sen yerçekiminle sokakta yürürken başının üstünde uçan kuştadır hayat tecrübesi. Sen geçmişe sünger çekemezken, bembeyaz karlarla çevreni örten kıştadır hayat tecrübesi. Sen hocana meydan okuyup ona nutuk çekmeye, kendini sınıfa ispat etmeye çalışırken o anlamlı gülüştedir hayat tecrübesi. Tüm doğru sandıklarını sana reddettirecek, hayata bakışını toptan değiştirecek güçtedir hayat tecrübesi…

Ve dostum, bu 43 yaşındaki geçmişi geri alamayan bu adamın sana söyleyeceklerine kulak ver… Ağır bedeller ödeyip öğrenmiş olmaktansa o bedelleri öğrenmiş insanlara kulak kesilmek iyidir. Oku, duy ve işit: Çünkü bu ilmin bir ansiklopedisi, külliyatı, kitabı yok…

2. Bölümün Sonu
buse isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla