25 Şubat 2015, 01:55 | #1 |
Senior Member Üyelik tarihi: 01 Şubat 2015
Mesajlar: 6,382
| Okula uyum sorunu varsa…
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Prof. Dr. Nazife Güngör, ilkokul çağındaki çocukların okula uyum sorunları yaşayabileceğini belirterek, “Yetişkinlerin görevi, çocukların ve gençlerin sorunlarını hoşgörüyle karşılamak, olumlu iletişim tarzıyla onların hayatlarını daha dayanılır hale getirmektir” dedi. Güngör, ANKA’ya yaptığı açıklamada, öğrencilerin okula uyum sorunları yaşayabileceğine dikkat çekerek, özellikle çocukların uyku düzeninin yeniden ayarlanmasının, anne-babaların çocuklarla gerginlik yaşamalarına yol açtığını söyledi. İlkokul çağındaki çocuklarla gerilmeden iletişim kurmanın, onların okula daha istekli gitmelerinde önemli bir etken olacağını aktaran Güngör, şunları ifade etti: “Sabahları çocuğu ikna ederek, şefkat göstererek uykudan uyandırıp kaldırmak sıcak başlangıç için çok önemli. Çocukların çoğu uyku sersemiyken kahvaltı yapmak istemezler. Onlara zorla, azarla kahvaltı yaptırmaya çalışmak yerine ikna yollarına başvurmak çok daha doğru olur. Lokmaları çocuğun ağzına tıkıştırarak, kızarak, bağırarak kahvaltı yaptırmanın hiçbir gereği yok. Kızarak, bağırarak ona birkaç lokma yedirilmiş olsa bile bu gergin iletişimin getireceği moral bozukluğu çocuğun okula istekli gitmesinde ve derslerine yoğunlaşmasında olumsuz etki yapabilir. Altı yaşından itibaren her günlerini okulda, kendilerine daha iyi bir gelecek kurmak için geçiriyor olmaları, çok çeşitli ve çoğu zaman da birbiriyle ilişkisiz bilgileri almaya, hayata dair birçok şeyi öğrenmeye çalışmaları yetişkinler gibi onlar için de yorucudur. Onlar henüz yetişkin de olmadıkları için kapris yapacaklardır, strese gireceklerdir, bin türlü naz yapacaklardır. Yetişkinlerin görevi ise çocukların ve gençlerin bütün bu sorunlarını hoşgörüyle karşılamak, olumlu iletişim tarzıyla onların hayatlarını daha dayanılır hale getirmektir. Yalnızca çocuklarımızın geleceği için değil, bütün toplumun daha sağlıklı bir geleceğe gidebilmesi için öğrencilerimizin bu zorlu süreçlerinde onları kırıp dökmeden, hırpalamadan desteklemektir.” “ÖĞRETMENLERE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR” Öğrencilerin yüksek moralle ve yüksek motivasyonla bir öğrenme süreci yaşayabilmeleri, okuldan en üst düzeyde verim alabilmeleri için öğretmenlere büyük görev düştüğünü vurgulayan Güngör, şunları ekledi: “Öğretmenlerimiz unutmamalıdırlar ki aynı yaşta, aynı şubede, aynı öğrenim düzeyinde olsalar bile öğrencilerinin her biri farklı bir aile ortamından, farklı ilişkilerin içerisinden, farklı bir toplumsallaşma süreci içerisinde yetişerek gelmektedir. Dolayısıyla da öğrencilerinin her birinin karakteri, kişilik yapısı birbirinden farklıdır. Öğretmenlerimizin bu farklılığı dikkate alarak öğrencilerle uygun iletişim kodlarıyla iletişim kurmaları büyük önem taşır. Diğer yandan kaç yaşında olursa olsun öğrencinin okul ortamındaki duyarlılığı aile içindekinden çok daha fazladır. Duygusal yapısı, arkadaşlar arasındaki rekabet ve çekişme, kendisini kanıtlama ihtiyacı, öğrencilerin birbirleri üzerindeki psikolojik baskıları, öğrenme kapasitesindeki düşüklüğün öğrencide yaratacağı aşağılık kompleksi ya da duruma göre özgüven patlaması vb. pek çok nedenden dolayı öğrencilerin okul ortamında duyarlılık düzeyleri oldukça yüksektir. Gereğinden fazla kırılgan, gereğinden fazla tepkisel olabilmektedirler. Aile içindeki sorunların da okula taşındığını unutmamak lazım. Bütün bunlar öğretmenlerin öğrencilerle iletişim biçimlerinde son derece dikkatli olmaları gereğini ortaya koymaktadır. Sempati ve empatinin çözemeyeceği sorun yoktur. Özellikle de ergenlik çağındaki öğrencilerle iletişim kurulurken onurlarını zedeleyecek gerginlik ortamları yaratılmamasına dikkat edilmelidir. Ergen dönem çocukları hem biyolojik hem de duygusal anlamda oldukça dinamik bir süreç içerisindedirler. Delikanlılık dönemi de denilen bu süreçte olaylara, tavır ve davranışlara çok daha keskin tepkiler verebilme potansiyeli taşırlar. Dolayısıyla da öğretmenlerin, en sorunsal durumda bile öğrencilerin onurlarının kolayca zedeleneceği endişesini taşımaları önemlidir. Zorlama, dayatma, azarlama gibi olumsuz iletişim kodları yerine ikna etme, motive etme, istek uyandırma, rızasını alma, sempati gösterme, onurlandırma gibi olumlu iletişim kodlarına başvurmaları çok daha olumlu ve ılımlı bir iletişim ortamı yaratılması için gereklidir. Sevgi ve saygı kodlarının ağırlıklı kullanılması öğrenme ediminin de çok daha etkin gerçekleşmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Sempati ve empatinin çözemeyeceği sorun yoktur.” |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |