Allah, Bir İlah Mı Yoksa Bir Tanrı Mıdır? Allah, Bir İlah Mı Yoksa Bir Tanrı Mıdır? Makale: Mehmet Akif Ardıç (Akhenaton) Aslında yazımızın başlığı, eksik ya da hatalı bir soru cümlesidir. Çünkü bu kelimelerin ikisi de aynıdır ve aynı manada kullanılmaktadır. Aradaki tek fark, birinin Arapça bir kelime olması, diğerinin ise aynı kelimenin Türkçe karşılığı olmasıdır. “Tanrı” kelimesi, öz Türkçedir ve “tengri” (Göktürkçe: , Eski Türkçe: تنكرى) kelimesinin günümüzde kullanılan şeklidir. “Tanrı” kelimesi,
İslam’da kelime-i tevhid olan “Lâ ilâhe illallah” (لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ) cümlesi, “Allah’tan başka hiçbir ilah ya da tanrı yoktur.” demektir. Bunu dili İngilizce olan bir Müslüman, “There is no god but God.” olarak söyler; dili Fransızca olan bir Müslüman, “il n’y a que Dieu qui soit Dieu.” olarak söyler; Alman bir Müslümansa “Es gibt keinen Gott außer Gott.” der. “Allah’tan başka hiçbir ilah ya da tanrı yoktur.” cümlesi, aynı zamanda mantıkta;
“Tanrı”, “ilah”, “rabb”, “el”, “god” ya da “gott” gibi kelimeler, hem özel isim olarak kullanılır, hem de birer sıfattır. Bunun yanısıra “rabb” (Arapça: رَبٌّ, İbranice: רב); “efendi” ve “yüce” anlamlarına gelen bir kelimedir. Eskiden köleler, sahipleri olduğu kişilere “rabbim” derlerdi. Rabb, bugün bizim kullandığımız “efendim” gibi, eskiden karşıdaki insana saygı ifadesi olarak da kullanılırdı. Üsttede bahsettiğimiz gibi, insanlar için “efendi” kelimesinin kullanılması gayet doğaldır. Örneğin siz telefonunuzu açarken “efendim?” diye açarsınız. Resulullah için “Peygamber efendimiz”, “Ümmetin efendisi” gibi kullanımlar, saygı belirtir ve doğru kullanımlardır. Yanlış ve sakıncalı kullanım ise “Alemlerin Efendisi” ya da “Kâinatın Efendisi” gibi sıfatların peygamber bile olsa bir insan için kullanılmasıdır. Bu, bilinçsiz bir kullanımdır. Çünkü bu kâinatın tek bir Efendisi vardır, o da sadece Allah’tır. الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ Elhamdu lillēhi rabbil âlemîn. “Hamd, âlemlerin rabbi (efendisi) olan Allah’a mahsustur.” (Fâtihâ sûresi, 2.) (Benim gibi 40 yaş üstü dostlarımız iyi hatırlar: Eskiden “He-Man” diye bir çizgi film vardı. He-man, kılıcı yukarı kaldırıp şöyle bağırırdı: “He-Man! Kainatın efendisi!”) İbranicede “rabb” kelimesinden türemiş “rabbî”; “din alimi” ya da “öğretmen” anlamında kullanılmıştır. Yahudilikte ilk bilinen “rabbî”, Hz. Musa’dır. “Rabbî” sözü, Türkçede “haham” kelimesi ile karşılanmıştır. İncil’de de öğrencilerinin Hz. İsa’ya “rabbî” (öğretmenim) diye hitap ettikleri görülür. (Bknz. Yuhanna 1:37) Arapçada ise bu kelimeye karşılık “rabbanî” kelimesi kullanılmıştır. “rabbî” ya da “rabbânî”; kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden derin âlim demektir. (Bknz. İmam-ı Rabbânî) “Rabb” isminin kulanımına benzer başka bir kullanım da Arapça ve Farsçadaki “mevlâ” kelimesidir. Hem tanrı hem de efendi anlamlarında kullanılmıştır. Kurân-ı Kerîm’de şöyle der: لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih, va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn “Allah, kimseye gücünün ötesinde bir teklifte bulunmaz. Herkesin kazandığı yararına, yüklendiği günahı zararınadır. Ey Rabbimiz, eğer unutarak veya yanılarak yaptıksa, bizi sorgulama! Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi, ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz bize gücümüzün yetmediğini yükletme, günahlarımızı affet, bizleri bağışla ve bize acı! Sen, bizim mevlâmız (efendimiz ve egemenimiz)sın! Bizi, kâfirlere karşı yardımınla zafere eriştir.” (Bakara 286) “Mevlâ”, ayrıca İslâm hukukunda kölesini âzat eden efendi, âzat edilen köle ve velâ sözleşmesinin taraflarından biri anlamlarında kullanılan bir terimdir. “Mevlâ” gibi aynı kökten türeyen “velî”, hem Allahın 99 isminden biri (الْوَلِيُّ) hem de “yönetici”, “yardımcı”, “dost” anlamlarında kullanılır. Okullarda öğrencinin ya da yasal olarak bir kimsenin sorumluluğunu/velayetini üstlenen kişiye “veli” denir. Arasöz Bu kelimeden türetilen bir tamlama da “evliyâ”dır. Allah dostları anlamına gelir. Günümüzde yanlış bir kullanım olarak “velî” ya da “evliyâ”, belirli ve ayrıcalıklı bir zümreye verilen isim olmuştur. İslam’da böyle ayrıcalıklı bir zümre yoktur. Her mü’min Allah’ın dostu ve her kâfir de Allah’ın düşmanıdır. Kimin Allah’ın dostu olduğunu mensup olduğu tarikate taraftar toplamak için “Şu şeyh, Allah dostu”, “Bu şeyh Allah dostu” diyenlerin sözleri değil sadece Allah bilebilir. Zaten bugün İslam adını uydurulmuş öğretilerin temelinde belirli kişilerin birtakım üstün rütbelerle donatılıp tabulaştırılması, yaptıklarının, kurdukları öğretilerin söz ya da içtihadlarının asla sorgulanamaz hale getirilişi yatmıyor mu? Bu yüzden günümüzde İslam’ın çöküşünü (ki aslında çöken asla İslam değildir) Allah’ın Kitabı’nda değil kişilerin öğretileri ya da kitaplarının çöküşüyle irtibatlandıran bir zihniyet, din alimi kisvesinde ortalıkta gezmiyor mu? Allah’ın ilk emri OKU ise ikinci büyük emri DÜŞÜN’dür. Kuran, bize her fırsatta düşünmemizi, sorgulamamızı, akletmemizi söyleyen âyetlerle doludur. Oysa günümüz toplumu, (Eski Mısır’ın Amon Rahipleri) gibi dinden geçinen “besili” ve “semiz” kurnaz tüccarların Kuran’dan uzak öğretilerinde Allah’ı ve kurtuluş ümidi aramaktadır. Bu tüccarların ortak propagandası “düşün!” değil; “düşünme!”, “sorgula” değil; “sorgulama!”, “aklet!” değil; “akletme!”dir. Çağırdıkları yol, “Kuran”ın emrettiği yol değil; size “alim”, “evliya”, “gavs”, “şeyh” ya da başka isimlendirmeler ile sözlerinin ve öğretilerinin sorgulanmasının bile günahlaştırıldığı kişilerin öğrettikleri yoldur. Ne zaman ki biri çıkıp insanları akletmeye ya da Kitab’ı anlamaya davet etse; nefret’le, kin’le, yalan ve iftiralarla o uyarıcıları karalar, toplumun gözünden düşürmek için her şeyi mübah görürler. Çünkü çıkarlarına dokunulmuş ve beslene geldikleri “inanç pastası”ndan aldıkları pay, tehlikeye girmiştir. Din tüccarı, her fırsatta insanların inançlarını paraya çevirmenin yollarını arar. “Kabirde yanmayan kefen”, “rüyada peygamber gösteren terlik”, “peygamberin saçıyla yıkanmış şu”, noel arefesinde de kampanya ile “noel risalesi” satar. En pahalı ve en son model arabalara biner, tatillerde jet ski sürmenin keyfini çıkarır. Facebook’ta bir arkadaşımın paylaştığı güzel bir söz vardı: “Yeter ki onlara paradan bahsedin. Hz. Adem’in su içtiği tası arar bulur, siz para ödeyip o sudan şifa bulmak için içerken, o arka tarafta paraları sayar.” Kuran’da insanları kurtuluşa çağıran uyarıcılar geldiğinde din tüccarlarının ve “atalar dini” mensuplarının verdikleri cevap, tarihten beri günümüzde de hep aynıdır: “Biz seni apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz.” (Araf 60), “Biz atalarımızı bu yolda bulduk.” (Araf 28, Şuara 75), “Babalarımızdan böyle gördük” (Enbiya 53, Zuhruf 22) Konunun dışına çıkmamak için bu bölümü Yunus suresi 10 ile bitirmek istiyorum: وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ “...Allah, akıllarını kullanmayan bir toplumun üstüne pislik atar.” ARASÖZ SONU Dinlerde Tek Olan Tanrı’nın Adları
ve'l-İkrâmel-Muksitel-Câmi'el-Ganiyyel-Muğniel-Mâni’الضَّارَّالنَّافِعُالنُّورُالْهَادِيالْبَدِيع ُاَلْبَاقِيالْوَارِثُالرَّشِيدُ الرَّشِيدُed-Dârren-Nâfi’en-Nûrel-Hâdiel-Bedî’el-Bâkîel-Vâriser-Reşîdes-Sabur
Anadolu tasavvufunun en önemli isimilerinden olan Yunus Emre ve Niyazi Mısri de şiirlerinde “Tengri” anlamında “Tanrı” ve eşdeğeri olarak da “Çalab” kelimesini kullanmışlardır. Oğuzlar’ın İslâmiyet'e yeni geçtikleri dönemden kalma Dede Korkut Kitabı’nda, Allah’ın adı sık sık “Allah-Tengri” olarak verilmiştir. Tartışmalar Ahmet Hulusi, “Allah Bir Tanrı Değildir” başlıklı yazısına şu paragraf ile başlar: “İslâm Dini’ni bildiren Hz. Muhammed, kutsal kitap Kur’ân-ı Kerîm ile “tanrı” kavramını reddeder; “tanrı”nın var olmayıp, “sadece Allâh’ın mevcut” olduğunu vurgular! Bu gerçeğin farkında mıyız?”Konu hakkındaki böyle bir başlangıç sözü, başlı başına bir bilgisizlik ve cehaletin göstergesidir. Arapçada “ilah” kelimesi, Türkçede “tanrı” kelimesini karşılar. Kuran’ın hiçbir yerinde Allah’ın bir tanrı ya da ilah olmadığı gibi böyle komik bir iddiası, böyle mantıkdışı bir sözü yoktur. Böyle bir cümleyi kuran kişi, ya İslam ya da Arapça hakkında zerre kadar fikri ya da bilgisi yoktur ya da araştırmadan kulaktan dolma bilgilere İslam diye inanıyordur. Çünkü İslam’ın temel mesajı olan “Lâ ilâhe illallah” cümlesi, yazarın zannettiği gibi “İlah ya da tanrı diye birşey yoktur.”, “İlah diye birşey yoktur; sadece Allah vardır” demek değil; “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” ya da “Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur.” demektir. Her namazda okuduğumuz Nas suresinin anlamı şöyledir: قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مَلِكِ النَّاسِ إِلَهِ النَّاسِ مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ “De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlâhına sığınırım!” (Nas suresi 1-6) 3. ayette geçen إِلَهِ النَّاسِ (İlâhin-nâs) tamlaması, “İnsanların ilahı”, "İnsanların tanrısı" demektir. |
Tüm Zamanlar GMT +4 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:58. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.9
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.