Meme Kanseri Türkiye’de Batidaki Kadar Sik Degil

[eg24]

Güzelligin ve dogurganligin simgesi olan meme, kadin sagligi açisindan büyük önem tasiyor ve akciger kanserinden sonra, görülme sikligi en yüksek olan meme kanseri kadinlarin korkulu rüyalarinin basinda geliyor. Her 8 kadindan birinin hayatinin herhangi bir döneminde meme kanserine yakalanacagi bildiriliyor. Meme kanseri ülkemizde de kadinlarda görülen en sik kanser türü olmasi nedeniyle kaygi yaratiyor. Bu konuda Marmara Üniversitesi Tip Fakültesi (MÜTF) Genel Cerrahi Ana Bilim Dali Ögretim Üyesi ve MÜTF Vakfi’na bagli Academic Hospital doktorlarindan Prof. Dr. Bahadir Güllüoglu, kadinlarin içini rahatlatacak bir açiklama yapti. Güllüoglu, Türkiye’de meme kanserinin Batidaki kadar sik olmadigini ve her 8 kadinin birinde meme kanseri gelismedigini bildirdi.

Türkiye’de Her 8 Kadinin Birinde Meme Kanseri Görülmüyor

Prof. Dr. Bahadir Güllüoglu, son zamanlarda medyatik kisilerde ve bu kisilerin yakin çevrelerinde meme kanseri görülmesinin toplumumuzda meme kanserinin daha sik görüldügü konusunda kaygi yarattigini belirtti.

Son 10 yilda kanser sikliginin yavas yavas arttigini, buna bagli olarak meme kanseri görülme oraninin da yükseldigini ifade eden Güllüoglu, “Batida meme kanseri, tüm yas gruplarinda her 100.000 kadinin 200-250’sinde görülüyor. Bu rakam ülkemizde Saglik Bakanligi kayit sistemindeki verilere göre 40-45’dir. Ülkemizde kadinlarda görülen kanserlerin dörtte biri meme kanseridir. Ancak toplamda kanser sayisi batidaki gelismis ülkelerdeki kadar fazla degildir ve bati için söz konusu olan “8 kadinda bir” söyleminin ülkemiz için geçerliligi yoktur.” diye konustu.

Ülkemizde genç hastalarda daha sik meme kanseri görüldügü söyleminin de dogru verilere dayanmadigini ifade eden Güllüoglu su bilgileri aktardi: “Ülkemizde meme kanseri olan kadinlarin yaklasik yarisi 50 yas altindadir. Ancak 50 yas altindaki kadinlarda meme kanseri görülme sikligi 100.000 kadinda en fazla 100’dür. Bu rakam karsilastirma yapilan batida 300’ün üstündedir. Bu rakamlardan da açikça anlasilabilecegi üzere meme kanserinin Türkiye’de gençlerin hastaligi oldugunu söylemek güçtür.”

Ailesinde Meme Kanseri Olan Her Kadinin Meme Kanseri Riski Artmiyor

Prof. Dr. Bahadir Güllüoglu, meme kanseri riski yüksek olan kadinlarda hastaligin görülme olasiliginin diger kadinlara göre daha yüksek oldugunu, ancak ülkemizde kadinlarin bu riskler konusunda yanlis bilgiye sahip olmalarindan dolayi gereginden fazla kaygiya kapildigini söyledi.

Kadinlardaki gereksiz kayginin meme kanseri için risk analizi ve danismanligi yapilarak azaltilabilecegine dikkat çeken Güllüoglu, bunun ülkemiz için yabanci bir kavram oldugunu ancak özellikle gelismis ülkelerde bu hizmeti veren ünitelerin her hastanede yer aldigini ifade etti. Güllüoglu, “Bu ünitelerin esas amaci kadinlarin meme kanseri risklerini rasyonel olarak analiz etmeleri, gerekirse testlerin yapilmasi ve riski yüksek olan kadinlara uygun klinik yaklasimin sunulmasi, riski normal olan kadinlarin da kaygilarini giderici telkinin verilmesidir. Risk analizinin asli amaçlarindan birisi kadinlarin kaygilarini azaltmaktir.” dedi.

Meme Kanserinde Risk Faktörleri Nelerdir?

Prof. Dr. Bahadir Güllüoglu, meme kanseri için çok yüksek derece olarak siniflandirilan risk faktörlerini de söyle siraladi:

• Daha önce kendisinde ya da birinci derece bir akrabasinda meme kanseri için yatkinlik olusturan gen degisikligi (mutasyon) saptanmis olmasi,

• Daha önce kendisine yapilan bir meme biyopsisinde lobuler karsinoma in situ denilen bir lezyonun bulunmasi,

• Daha önce (en az 7-8 yil öncesinde) gögüs duvari bölgesine baska hastaliklar nedeniyle radyasyon tedavisi (radyoterapi) uygulanmis olmasi,

• En az bir adet birinci derecede akrabasina (50 yas alti) meme kanseri ve/veya over (yumurtalik) kanseri tanisi konmus olmasi,

• Daha önce kendisine yapilan bir meme biyopsisinde atipik duktal ve/veya lobuler hiperplazi saptanmis olmasi.

Bunlarin disinda;

• Hiç dogum yapmamis olmak ya da ilk dogumunu 35 yasindan sonra yapmis olmak,

• 11 yasindan önce adet görmeye baslamis olmak,

• 55 yasindan sonra menopoza girmek,

• Hiç emzirmemek ya da az emzirmek,

• Düsük fizik aktivitede bulunmak,

• Obez olmak,

• Alkol tüketmek de klasik risk faktörleri arasinda yer aliyor.

Prof. Dr. Güllüoglu, bu son sayilan faktörlerden tek bir tanesinin bir kiside olmasinin klinik olarak çok önemli bir risk artisi getirmedigini vurguladi. Ailesinde meme kanseri olan her kadinin meme kanseri riskinin artmadigini belirten Güllüoglu, ailede meme kanseri olan kadinin akrabalik derecesinin (yakin/uzak), kanserin görüldügü yasin ve ailede ek baska kanserin görülüp görülmemesinin riski belirleyen faktörler oldugunu kaydetti.

Güllüoglu bu konuyla ilgili olarak sunlari söyledi: “Örnegin annesi 60 yas civari meme kanseri olmus ancak baska akrabasinda kanser görülmemis bir kadinin meme kanseri riskinin arttigi kesin olarak söylenemez. Yine ailesinde çok sayida kadin akraba olmasina ragmen sadece bir teyze ya da halasinda meme kanseri görülen kadinin riskinin de çok yüksek oldugu söylenemez. Öte yandan ailesinde meme kanseri olan her kadinin genetik test yaptirmasi da dogru bir yaklasim degildir. Gende kanser olusturabilecek degisikligin bulunma olasiligi hesaplanmis ve bu hesaba göre genetik degisiklik olasiliginin yüksek bulundugu kadinlarda bu testler yapilabilir. Ancak yine de bu kadinlarda dahi genetik danismanligin test öncesinde verilmesi testlerin yanlis anlasilmasinin önüne geçmektedir.”