Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Şubat 2015, 18:17   #1
meltem
Senior Member
 
Üyelik tarihi: 07 Şubat 2015
Mesajlar: 6,001
Standart Yarış atı yetiştirmek

DOĞRU YERDE DURABİLMEK DE O KADAR ZOR DEĞİL Mİ?



Uzun zamandır aklımda olan çelişkilerden biri; hem çocuğunun okul dışı faaliyetlerde bulunmasını istemek (Hatta birden fazla) ama bir yandan da at gibi koşan, yarış atına dönüşen proje çocuklardan biri olmaması lazım. Peki ya ikisinin arasındaki çizgi nerede?

Ufaktan ufaktan kafamın arkasında bir yerlerde ise kızımızın okulundaki psikologla yaptığımız rutin görüşmeden kalan cümleler var. Cümle bile değil, başka konuları tetikleyen anahtar kelimeler.

Mutluluk, aidiyet, kafa karışıklıkları, ilkokul, yaratıcılık, faaliyet, performans... Bu anahtar kelimelerden bir şey anlaşılmıyor olabilir, hiçbir problem yok okulda, hatta güzel haberler de var. Ama ileriye yönelik üzerinde çalışılması gereken şeyler de var elbette... Ya da daha dikkatli takip edilmesi gereken şeyler. Bu "şey"lerin her biri kendi başına yazı konusu olabilir. (Ya da hepsini birden toplasan bir yazı çıkmaz belki de)

Okulun psikoloğu bana sorular sorarken (başka yazı konusu) benim ona sorduğum soru da buydu. Ve aldığım cevap gerçekten de çok tatmin etti beni ve net olarak kafamda bir yere koyabilmemi sağladı bu "okul dışı faaliyetler" konusunu.

Okul dışı faaliyetler konusunu tanımlamak gerekirse; yazın okulla birlikte gittiği havuz kızımızın çok hoşuna gitmesine rağmen yaz aylarındaki sayı azlığından ötürü sadece bir ayla sınırlı kaldı. Üstelik tam da yüzdü yüzecekti.

Diğer yandan bir dönem "bu kızın müzik ve ritim kulağı yok, babası gibi tam bir odun" diye düşünürken artık şarkı söyleyip ritim tutuyor ve belki de bu alanda bir şeyler yapmak ona çok keyif verecek diye düşünmeden edemiyorum. Bunun hemen ardından -ritim meselesine bağlı olarak- dans konusu geliyor. Daha da arkasından sadece kendi gözlemimizle değil, okulundan da aldığımız geri bildirime istinaden el işi ve resim konusunda da yaratıcılığı ve ilgisi geliyor.

Burada bitiyor mu? Arada sırada kocaman bir alışveriş merkezinin bahçesindeki ufak manejde bindiği yavru atlar ve midillilerden ne kadar hoşlandığını hatırlayıp atlarla daha düzenli haşır neşir olsa mı acaba diye düşünmeden edemiyorum. Bir arkadaşımın kızını her hafta sonu buz pateni yapmaya belediyenin gayet donanımlı bir pistine götürdüğü de aklımda kalan detaylar arasında... Sonra silkelenip kendime geliyorum... Yoksa "onlardan biri" mi oluyorum? (Delilikle aramızda ne kadar da ince bir çizgi var değil mi?)

Bunları neden mi yazdım? Bu konuyla ilgili psikolog arkadaşımdan duyduğum ve kafamı netleştiren o tek kelimeyi yazsaydım çok kısacık bir yazı olurdu bu. Hiçbir şey de anlaşılmazdı muhtemelen. O kelime "performans". Tek kelime değil de cümle içinde kullanınca daha anlamlı oluyor. Önce iki kelimeye çıkartalım: "Performans Beklentisi" ya da "Performans Kaygısı". İşte, ne yaparsak yapalım olmaması gereken tek şey bu.

Sadece çocukta değil, ebeveynlerinde de. Sadece çocuk ve ebeveynlerinde değil, öğretmeni, eğitmeni, gözlemcisi, koçu, destekçisi... Her kimse... Bu yaşta, (okul öncesi de denebilir) tüm bu faaliyetlerin aslında keşif eve ufuk açma işlevi taşıdığını - taşıması gerektiğini unutmamak. Ufuk açarken sadece gözlemlemeyi hatırlamak, tüm bunları tanımasını sağlamak anacak hiçbir şekilde performans beklentisi içine girmemek, böyle bir kaygıyla hareket etmemek ve çocuğa bunu yansıtmamak gerekirmiş.

Ne kadar doğru değil mi?

Peki doğru yerde durabilmek de o kadar zor değil mi?

Kolay gelsin hepimize.
Blogger Özgür Poyrazoğlu
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla