Avustralya, dünyanın en güzel yolculuklarının yapıldığı coğrafyalardan biri. Kıta ülkesi
Avustralya’nın bir yanında dünyanın en büyük mercan denizi uzanırken, diğer yanında uçsuz bucaksız çöller uzanıyor. Avrupa’daki bazı ülkeler den daha büyük çiftliklere sahip ülkenin
Sidney, Melbourne gibi modern yeni yüzyıl şehirlerinde şimdiden çok uzakta sanki başka bir zamanı yaşanırken, diğer yanda bu modernliğe tezat, kökeni binlerce yıl geriye giden ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bir kültürü bağrında barındırıyor.
Geçmişi 40.000 yıl öncesine kadar uzanan ve günümüze kadar gelmiş dünyanın en eski kültürlerinden olan
Aborjinler bu kıtanın gerçek sahipleri. Aborjinler, ana yurtlarında eskisi gibi kültürlerini pek yaşayamasa da, geçmişteki binlerce yıllık tarihe ve kültüre şahitlik eden kutsal bir şey hala cap canlı olarak ayakta duruyor:
Uluru.
Aborjinlerin kutsal kayası olarak bilinen Uluru,
Ayers Rock olarak da adlandırılıyor. Uçsuz bucaksız kızıl toprakların ortasındaki bu tuhaf kaya, arkozik kumtaşından oluşan kayanın oksitlenmesi ile kendine özgü kızılımsı rengi kazanmış.
Fotoğraf iPhone 4 ile çekilmiştir.
Dünyanın en büyük monolit kayalarından biri olarak da geçen bu kayayı kocaman bir çakıl taşı olarak tarif etsek belki de yanlış olmaz.
Uluru‘nun yanına gelince ürpermemek elde değil. Çölde uyuyan dev bir hayvanmış ve her an uyanacakmış gibi duruyor.
Avustralya’nın bu ikonik kayası, kendisine en yakın yerleşim yerinden 1500+ km uzaklıkta olan Alice Spring kasabasına 4 saat uzakta bulunuyor. Ziyaret etmek için en uygun Nisan ve Ekim arası. Diğer mevsimlerde gündüzün 45 ºC olabilen kavurucu sıcaklık varken gece de eksilerde olan bir iklim yaşatabiliyor.