Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Ocak 2016, 20:17   #1
buse
Senior Member
 
Üyelik tarihi: 06 Şubat 2015
Mesajlar: 7,475
Standart Bir Yanimda Ask, Bir Yanimda ÖlÜm;ben Seni SeÇiyorum...

Gecenin karanliginda yildizlarla tek tek konustum seni.Yüzyillardir bildigimiz ya da bilmedigimiz bütün büyük asklarin yükünü tasiyan yildizlar anlatti seni bana ilk defa.Yagmurun yagdigini küçük bir su birikintisine bakarak anlamaya calistigimiz gibi kimi zaman,seni sevdigimi ayin gökyüzünde sakli duran yalnizliginda anladim.Vurdukça aydinligi sokagimdaki islakliga mehtabi sandim gözlerinin denizinin ve geç anladim belki de ayin isigindaki sahteligin çok daha uzaktaki yildizlari kapatamadigini.
Paylasilmayan bir yildiz aradim o gece;seni,yalnizca seni saklayabilecegim.Yoktu;zaten her biri yikilmisligini anlatmiyor muydu asklarin,isiklarini bir yakip bir söndürerek.
Ask ve ölüm vardi seni saklayabilecegim içinde.Ask,her gün agzimizda dolanan anlamli-anlamsiz sarkilarda, bütün duruluguyla türkülerde ve duygulari bir yürekten alip ötekine
konduran siirlerde yasar bana göre.Çagin tüm yozlasmisligindan büyük bir pay kapan yine ask olmustur bütün direnmisligine ragmen.Kirli sulara meydan okumaz mi saniyorsun kiyiya vuran baliklar?Tipki onlar gibi ask da kiyiya vurmustur artik.Ve Kiz Kulesi'nin bekçileri olan martilar neden kendilerini teker teker birakirlar kuleye çarpan
her dalganin önüne?Martilar gibidir ask da;bize çarpan her dalgada ölür bizi korumak isterken.Seni tüm safliginla,artik yok olmak üzere kirlenen askta saklayamazdim.
Ölüm ise hiçbir canlinin karsi koyamadigi bir anlamsizliktir. "Dogal dengenin gerekliligi" derken anlamsizlastirmisizdir zaten ölümü.Oysa o tüm esitsizliklere,haksizliklara aldirmadan karsilar her insani korkunç bir soylulukl****endi yasamina ya da baskalarinin yasamina son verenler ise artik sasamaz ayarini bozmustur ölümün saatinin.Ve seni
bu düzensizligiyle ölüme teslim edemezdim kendi ellerimle.simdi bir yanimda ask,bir yanimda ölüm...Ikisi de acimasizliklariyla,zamansizliklariyla beni beklemekte.Ben,seni seçiyorum,masallarda bile rastlayamadigim ama su an tüm gerçekligiyle karsimda duran seni.Yildizlardan ögrensem de duygularinin çiplakligini, ay isigiyla anlasam da yalnizligin çirpinisini seni senden dinlemek üzere seni seçiyorum.Askin ve ölümün yalanciliginda senin dogrularinla sana asik olarak ve senin için "ölmeden" tasiyorum benim dogrularima seni.Seni sevgilim degil,bir gün mutlaka bitecek olan askim degil,
GÖKYÜZÜM YAPIYORUM NEREDE OLURSAM OLAYIM SENI HER ZAMAN GÖREBILMEK
iÇiN VE YILDIZLARLA AYI SENiN SAKLAMAN iÇiN ...
-------------------------------------------------------------

Bilirsin belki de bir inci nasıl oluşur? O göz kamaştıran, sahip olmak için servetler ödenen muhteşem mücevher aslında değer biçilemeyecek bir şeydir... O diğer mücevherlere benzemez... Çünkü diğerleri taştır, cansızdır ve hiçbir zaman canlı olmamıştırlar... Ama inci öyle değildir... O aslında önemsenmeyen, görece çirkin bir canlı varlığın (istiridyenin) tutunduğu kaya parçası üzerinde yıllarca hatta on yıllarca uğraşarak ufacık bir kum tanesini kendi bedeninin özleri ile kapla***** muhteşem bir güzelliğe dönüştürme çabasının ürünüdür... Özü canlıdır, hayattan alır kaynağını... Ama her istiridye inci oluşturmaz yüreğinde... Belki bir inci yaratmak için gücü veya sabrı olmadığından belki de karşılaştığı kum tanesini inci tanesine dönüştürmeye değer bulmadığından... Belki de istiridyeler içinde Yaradan’ın seçtiği, bu uzun ve zahmetli işi kaldırabilecek, o muhteşem güzelliği oluşturmak ve taşımak için gerekli özellikleri taşıyanlar vardır yada bu tamamen Yaradan’ın lütfu ve imtihanıdır seçtiği yarattıklarına. Ama sebep ne olursa olsun inci tanesini oluşturan istiridye kıskançtır... İçinde, tam varlığının ortasında, kendi benliğini ekleyerek, bin bir kalp sızısı çekerek oluşturduğu o muhteşem güzelliği korumak ve göstermemek için kapatır kabuklarını çevresinde bir şeyler varsa... Ve incisini ondan almak ancak o sımsıkı kapalı kabuklarını ayırmakla mümkün olacaktır. Direnir istiridye, vermek istemez varlık sebebini... Evet o sadece bunun için gelmiştir bu dünyaya... Çoğumuzun önem vermediği bir kum tanesini yüreğinin tam ortasına ko***** tüm dünyayı kendine hayran edecek bir güzelliğe dönüştürmek için... Dayanabildiği kadar dayanır... Ama dayanacağı sınır aşılıp da kabukları ayrıldığında herkesin gözünü kamaştıran, kendi özü ile beslediği yürek sancısı çıkar ortaya... Çoğu kez istiridyenin yüreğini almak ile incisini almak aynı şeydir... Ölür gider o sessiz maviliklerde, göz yaşları belli olmadan ağlayarak kaybettiği yürek yangınına... O hayatın kaynağı mavilikler, yaşam okyanusu mezarı olur onun... Ama kalbi ayrılığa dayanamayıp ölse de incisinin, yürek sancısının koruyucu kabuğu, onun yasını tutmak ve o bembeyaz ışıltının bir zamanlar onun içinden yayıldığını dünyaya haykırmak için zamana, o acımasız cellada kafa tutar elinden geldiğince tevazuu ile sessizce, boş bir kabuk olarak da olsa...

Bu bahtsız da doğduğu hayat okyanusunun içinde kendine dayanacağı, yapışacağı bir kaya parçası bulmak için çok uğraştı. Tutunamadı, sürüklendi akıntılarda... Kabuklarını açık bıraktı belki de bir kum tanesi gelir de onun incisine dönüşmek ister, ona yaradılış sebebini yerine getirmek için bir fırsat verir diye... Ama ya gelen beğenmedi ve alay etti onunla yada o gelenleri inci tanesine dönüştürmek için çekilecek yürek yangınına değer bulmadı... Umudunu kesti varlık sebebini yerine getirmekten, yaşama amacı kalmadı. Sadece boş bir kabuk olarak yaşamak ağırına gitti... Bıraktı sonunda kendini akıntılara direnmekten vazgeçerek, hayat onu nereye sürüklerse sürüklesin ama illa ki o kaçınılmaz sona bir an önce ulaştırsın diye... Hayat okyanusunun azgın dalgaları onu kıyıya vurdu, arzuladığı ölümü beklesin sessizce diye... O da gecelerin aldatıcı ama rahatlatıcı serinliğinde Dolunayın inci beyazı ışıklarını hayranlık ve özlemle seyrederek, gündüzleri güneşin herkese hayat ama ona ölüm getiren sıcaklığında kuruyup acı çekerek beklemeye başladı tayin edilen vaktini.
Ama sen onu orda buldun, tüm inadına ve direnmesine karşın araladın kabuklarını ve ona bir yaşama sebebi verdin, küçücük bir kum tanesi kaydırdın o anlamadan yüreğinin tam ortasına.
Anladığında başına geleni çok geçti... Korkuları ve hayatın tükettiği gücü, mantığı ile işbirliği yapıp karşı durmaya çalışsa da Benliği çoktan harekete geçmiş, varlık sebebini yerine getirme fırsatını ona bağışladığı için Yüce Yaratıcı’ya şükran duaları ederek o kum tanesini inci tanesine dönüştürmeye başlamıştı bile kendi özünü kullanarak... Şimdi o inci tanesi her gün biraz daha büyüyor, ışıltısını kazanmak için yüreğimin yangınları ile besleniyor, onu incitmekten korkan ruhumun koruyuculuğunda pürüzsüz ve muhteşem bir mücevhere dönüşüyor... Mantığımın gözlerini kör eden ışıltısı ile beni bile korkutuyor... O kadar korkuyorum ki kaybetmekten kalbime gömdüm onu. Eğer sökülüp alınırsa yüreğimde gitsin onunla ki geriye acı çekecek bir şey kalmasın diye... Çünkü artık o inci tanesi yaşam sebebim, varlık nedenim. O olmadan bedenim; kaybının acısı ile kavrulmuş, parçalanmış, boş bir kabuk olacak sadece ve yasını tutacak bir zamanlar onu taşımanın gururu ile ayakta durmaya uğraşarak...

Sevgin benim İNCİ TANEM... Bunu hiç unutma... Ve alma onu benden... Bırak kalbim onu taşısın, kendi özü ile beslesin, kor gibi olup yanarak göz kamaştıran ışığını versin ona ve büyütsün onu taşıyamayıp çatlayana kadar...
buse isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla