Anlatilamayan
Anlatilamayan
Nasil girdik birbirimizin aklina? Çarpistik mi? Hayir.
Yildirim çarpmasi miydi? Yok canim! Sen zaten
paratoner gibiydin, benim firtinalarim ise çok baska
kalplerin cografyalarinda esiyordu.
Tanistik, birbirimizi tanidik mi? Tanistigimiz pek
söylenemez, birbirimizi tanidigimiz ise hiç
söylenemez...
Yavas yavas birbirimize alistigimiz için mi oldu bütün
bunlar? Hayir. Bir türlü alisamadik birbirimize.
Sen hâlâ irkiliyorsun! Ben hâlâ laflarimi karistiriyorum...
Dogrusu su ki, birbirimizin yanindan gelip geçerken,
ne olduysa oldu iste, takildik, hatta yapistik
sanki...
Senin gözlerin kaldi bende, benim sözlerim sende...
Senin basini öne egisin, gülüsün, onca kalabalik
içinde kendi basinaligin iz birakti bende...
Benim bakislarim kaldi sende...
Senin yürüyüsün, benim durusum...
Ikide bir çikan bir kopça gibi, ikide bir açilan
çitçit gibi. Bir baglandik, bir koptuk; bir takildik,
bir ayrildik.
Her ayrilista kimselerin anlayamadigi, isitemedigi
küçük bir "çit" sesi çikti belki.
Ama o her "çit" kemiklerimiz kiriliyormus gibi aci
veriyordu...
Ayrilik dedigim, öyle melodram sahneleri degil
elbette.
Kalpte bir sizinti, esirgenmi? bir bakis ve inatçi bir
suskunluktu bizim için ayrilik...
En beteri ise davranis dilimize dökülmüs inkâr ve
reddetmeydi...
Anlayamadik gitti bunu.
Basimiza gelen bu tuhaf seyi yok saydik; güldük geçtik
bazen, baska seylere yorduk.
Üzerine gitmedik.
Ama üzerinden de geçemedik iste!
Birbirimizden ayri, kendi hayatlarimizin irmaginda
akip durduk.
Asklar, acilar yasadik; sevdik, sevildik, sevindik,
üzüldük.
Yine de benim aklimin kuytusunda hep sen vardin, senin
aklinin kuytusunda hep ben...
Sen hep ortalarda görünmemi istedin, ben de seni hep
görebilmeyi...
Birbirimiz için "deniz feneri" gibiyiz artik.
Isiklarin yanmadiginda kötü oluyorum.
Isigimi göremediginde telasa kapiliyorsun.
Biliyorum, biliyorum.
Ve kayaliklara çarpmadan yol alabilmek için, bundan
böyle birbirimizin iyice uzagindan geçecegimizi de
biliyorum.
|