08 Şubat 2015, 23:29 | #1 |
Senior Member Üyelik tarihi: 06 Şubat 2015
Mesajlar: 7,475
| Sevdiğinize "bağımlı" bir aşık mısınız? Bu kadarla kalsa iyi. Hayatında "O" olmadan yaşamanın bir anlamı kalmadığını düşünenler bile var. "Onun" adının baş harfi ile başlayan her kelime, her isim size "Onu" hatırlatıyorsa. Yatarken en son "Onu", uyandığınızda da ilk önce "Onu" düşünüyorsanız. Ne diyeyim. Yanmışsınız siz. İşiniz valla zor. Yağan yağmurun saçaklara çarpıp düşen her bir damlası sanki size onun adını tekrarlıyordur. Lapa lapa düşen kar taneleri sanki onun adıyla birlikte iniyordur dünyaya. Güneş sarı ve sıcak ışığını göstermeye başladığında sanki doğan güneş "O"dur. Tüm sıcaklığı ile sanki sizi güneş değil sımsıcacık "O" sarıp sarmalıyordur. Rüzgâr estiğinde deli deli, sanki "O"dur size doğru esen. Rüzgar değil de sanki "O"nun parmaklarıdır saçlarınızda gezinen. Sararmış yapraklar düşerken ağaçlardan, her biri "Onu" hatırlatır size. Kuruyan yaprakların çıtırtısı "Onun" sesidir sanki. Gecenin siyah kadifesi üzerinde parıldayan her bir yıldız "Onu" hatırlatır size. O an bir gülümseme yayılır yüzünüze. Sanki muzipçesine "O" göz kırpıyordur size... Haftanın her bir günü "Onu" aklınızdan çıkaramazsınız. Her günün neredeyse yirmi dört saati "Onun" düşüncesiyle dolu geçer. Saatlerin tik-takları "Onun" adını tekrarlamaktadır sanki. Duyduğunuz her şarkı "Onu" getirir size. "Onun" kollarında dans edersiniz hayalinizde. Şarkıların en neşelisi bile size hüzün verir. Şarkılar sizi ağlatır. İnci taneleri gibi yanaklarınızdan çenenize, oradan da boynunuza süzülen gözyaşlarınıza bir türlü engel olamazsınız. Yanan bir mum ışığı sizi "Onunla" baş başa oturduğunuz kırmızı şaraplı bir masaya götürür. "Onunla" göz göze bakarak dudaklarınıza götürürsünüz şarap kadehini hayalinizde. Seyrettiğiniz bir film sizi hüzünlendirir. İçiniz acır, kalbinize iğneler batar. Filmdeki acıklı sahnelerde sanki "Onunla" kendinizi görür gibi olursunuz. İçinizden ağlamak gelir. Boğazınız düğüm düğüm olur. Yutkunmakta zorlanırsınız. O yanınızda yokken, "Onun" sevdiği yiyecekleri yemek gelmez içinizden. "Onun" size çok yakıştığını söylediği giysilerinizi "O" yanınızda olmadan giymezsiniz. "Onun" giyip çıkardığı bir gömleği, bir t-shirtü makineye atıp yıkamak gelmez içinizden. "Onun" kokusu sinmiş giysilerine sarılıp yüzünüzü o giysilere gömdüğünüzde, "Onun " kokusu tüm pahalı kokulardan bile çok daha baş döndürücü gelir size. Ya da "Onun" kullandığı parfümü biri sürmüşse, içiniz hoplar birden. İçinizde "Onun" kollarında olmak arzusu uyanıverir. Hatta gidip o kokudan satın alp, yatağınıza, yastığınıza bile serpersiniz, gece "Onun" kollarında uyuduğunuzu düşünüp..: Onun arabasıyla aynı marka olan arabalara rastladığınızda kalbinizin atışları hızlanır. Yoksa "O" muydu, yanınızdan gelip geçen arabanın içindeki. Telaşla kuşku arasında gidip gelir duygularınız. Bir binanın önüne park etmiş "Onun" arabasıyla aynı marka olan bir araba gördüğünüzde, içiniz bir an için kıskançlıkla doluverir. Yoksa "O" burada biriyle mi buluştu diye paniklersiniz. Plakayı iyice yakından görünceye kadar arabanın yanına gider, "Onun" arabası olmadığını gördüğünüzde de içiniz saran kıskançlık duygusu hemen sevinçle yer değiştiriverir. Her çalan telefonu "O" diye açmak. Sık sık telefonunuzun jarjını kontrol etmek. "O" aramazsa, "Onu" aramak. Telefonu meşgulse "acaba kiminle konuşuyor" diye şüpheye düşmek. Telefon çalıp da açılmazsa "Acaba birisiyle mi yatıyor" diye kendinizi yemek. "Ona" mesaj yollamak. Cevabı hemen gelmeyince de "Tamam! Bitti!!! Artık benimle görüşmek istemiyor" şeklinde kendi kendinize uydurduğunuz saçma karar sanki gerçekmiş gibi üzüntüden deliye dönmek. Bir şekilde "Onun" mail adresinin ve facebook'unun şifrelerini öğrenip, "Onun" sayfalarına girip, kimlerle yazışıyor, öğrenmek. Sokakta yürürken, kalabalığın içinde birini "Ona" benzetip o tarafa doğru adeta koşarcasına yürümeye başlamak. "Onun" arkadaşlarından "Onunla" ilgili bilgiler, haberler almaya çalışmak. Semti sizin evinize uzak bile olsa "Onun" evinin önünden geçmek. Geçerken camlara bakmak, hangi odada ışık var veya karanlık kontrol etmek:.. "Ona" olur olmaz zamanlarda hediyeler almak. Aniden "Onun" iş yerine gidip, "Geçiyordum, sana sürpriz yapmak istedim" diye aslında kendinize göre "Ona" baskın yapmak. Ya da "Onun" evine habersiz giderek evde durumlar nedir bakmak. Bütün bunları yapıyorsanız, hayatı hem kendinize hem de karşınızdakine zehir ediyorsunuz demektir. "O" sizin için adeta bağımlı olduğunuz, bir uyuşturucu haline dönüşmüştür. Ya da kumar bağımlısı olup hayatına zarar verenlere benzemişsiniz demektir. Daha doğrusu olayı bu duruma "siz" getirmişsiniz, kendinizi "Ona" bağımlı hâle "siz" dönüştürmüşsünüz demektir. Mazoşist gibi kendinize acı çektirmekten adeta zevk almaya başlamışsınızdır. Bu durumda olanları Tanrı iyileştirsin. Çünkü bu denli bağımlılık bence bir hastalıktır. Varsa aranızda böyle bir sevdaya düşmüş olanlar ya da buna benzer şeyleri yaşayanlar, bence hemen bir doktorun kapısını çalın derim. Şaka değil, gerçekten çok samimiyim bu önerimde. Her zaman her söyleşimin sonunda, Katıldığım her radyo ya da TV programında tekrarlamaktan bıkıp usanmadığım bir cümleciğim vardır: "Hayatta hiç kimse aşksız ve sevgisiz kalmasın" diye. Ama "bağımlı" olmaktan nooolur herkes uzak dursun. Ve de sevgili okurlarım, sevmenin, aşık olmanın böylesini Tanrı düşmanıma bile vermesin. |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |